Sivil Toplum Kuruluşları, ya da bir başka adıyla Kitlesel Halk Örgütleri, son yıllarda politika ve sosyoloji biliminin ayrı ayrı ve hatta ortak alanlarda da ilgilendikleri yeni alanlar Nedir bu kısaca STK olarak bilinen kuruluşlar Çok basit aslında bizim Batı Trakya'da Dernekler, Birlikler, Topluluklar, Vakıflar olarak tanıdığımız devlet dığı örgütlerdir. Zaten "sivil" kelimesi de daha çok bundan dolayı kullanılmaktadır. Asker sivil kavramındaki "sivil" anlamıyla değil.
Ne alaka diyebilirsiniz ? Neden politika ve sosyoloji bilimleri bizim derneklerimzle birliklerimizle, topluluklarımızla ve de vakıflarımızla ilgilenmektedir? Bu son derece basit görünen soruya cevap vermek için aslında sayflarca kitaplar yazılmış ve yazılmaktadır uzmanlar tarafından. Hala da bu alan gelişmektedir. Hala konu ile çalışan bilim adamları akademisyenler bulunmaktadır. Ben o bilim adamları ile yarışacak değilm tabi ki bu kısıtlı alanımda. Ancak size yine de bir nebze fikir vermek istedim. Hele hele bizim gibi bir azınlıkta bu derneklerin rolleri git gide o kadar önem kazanmaktadır ki
Herşeyden önce STK lar insana, en yakın olan organizasyonlardır. Bazen devletin ilgilenmediği kültür, sosyal yardımlaşma, gelişme gibi alanlarda etkinlikler düzenleyerek toplumda bir tutkal, ortak payda görevi göremektdir STKlar. (İskeçe Türk Birliği, Gümülcine Türk Gençler Birliği, örneği ) Bazen se oluşan özel durumlarda sivil toplum kuruluşkları problem çözmek için kurulmaktadır.(Güney Amerika'daki bir çok ülke de çiftilere yeni teknolojik aletleri kullanmayı öğrenmek için her köye bir dernek kurulmuştu) Bazen ise bir meslekten olan insanların ortak çıkarlarını korumak, ihtiyaç duyulan mesleki eğitim vermek hatta mesleki dayanışmayı gerçekleştirmek için kurulmaktadırlar. (Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği, TÜSİAD gibi ) Bazen ise bu kurumlar az gelişmiş bölgelerde ekonomik kalkınmada, demokratikleşmede, toplumun çehresinin gelişmesinde son derece önemli roller oynamaktadırlar. (Batı Trakya Azınlığı Yüksek Tahsilliler Derneği gibi)
Aslında bu üstte yazdığım belki biraz zor anlaşılacak paragraflar UNDP Birleşmiş Milletler kalkınma Programı'nın DEVELOPMENT STUDIES, "Gelişme-Kalkınma Bilim Dalı" ismli ve konulu dergisinin son on yılı içinde yayınlanan ilginç makalelerinde elde ettiğim izlenimlerimin özetidir.
"Ne alaka Batı Trakya ile kardeşim?" diyenler var eminim! Hem de ne kadar önemi var bir bilseniz
İskeçe Türk Birliği 1927'de kurulmuş. 71 yıllık bir kurumumuz. Gümülcine Türk Gençler Birliği 1928 de kurulmuş 70 yıllık bir kurumumuz. Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği 1934'te kurulmuş 64 yıllık bir kurumumuz. Bu derneklerimiz 5O yılı aşkın bir süre boyunca çalışmalarına devam ettikten sonra ne tesadüf Batı Trakya da Türk kalmadığı/ olmadığı için etkinliklerin vatandaşı olduğumuz devletinin en üst düzey mahkemeleri tarafından kapatılmıştır. Aslında en eski STK olan İskeçe Türk Birliği nin davası hala süremektedir. Zaten bu konuyu yazmamın bir sebebi de dava'nın geçen haftanın gündeminde olması ve anlaşılan bir süre daha gündemde kalması
Ama ne tesadüf! Batı Trakya'da Türk olarak yaşayan bir azınlık tesadüfen aniden türk kimliğini kaybettiği için kapatılmıştır
Tüm bunlar da 80'li yıllarda gelişen bir süreç Fakat artık Batı Trakya diye bir coğrafi bölge de yoktur ülkemizin mahkemelerine göre. Olsaydı eğer geçen yıl kurulmaya çalışılan "Batı Trakya Müslüman Din Görevlileri Derneği" nin kurulmasına engel çıkarılmayacaktı herhalde Ama artık onu da aştık, artık yakında herhalde Batı Trakya Azınlığı Gençler Birlikleri de kurulamayacak. Herhalde artık yavaş yavaş ona da bir kılıf uyduracaklar
Anlıyacağınız Batı Trakya'da Sivil Toplum Kuruluşları ola ki Türk milli kimliğimizi bizlere hatırlatıyorsa, ola ki Müslüman dini kimliğimizi bize hatırlatıyorsa, ola ki azınlık olduğumuzu bize hatırlatıyorsa artık bu derneklere hayat yok demeye getiriyor yıllardan beri alınan mahkeme kararları.
İşte bu durumdan sırf bu durumdan Ekim Ayında Budapeşte'de Avrupa Konsyinin himayesinde yapılan bir toplantısında Helsinki Yunanistan Gözlemciliği ve de Azınlık Hakları Yunanistan Grubu, bu baskıyı kısıtlamayı göndeme getirmişti Basında konu ile iligli pek bir şeyler okumadık ama konu bir şekilde uluslararası kamu oyuna duyuruldu
Fakat tabi ki duyurmak sadece çözüm getirmiyor Çünkü her etkinliğinde hürriyetinin ya da ifade özgürlüğünün ipotek altında olduğunu hissederek bir etkinlik düzenlemek son derece kısıtlayıcı bir durum doğrusu
Ancak buna rağmen yine de birliklerimizin etkinliklerine devam ederken bir başka önemli sorumuluklarını gözardı etmemeleri gerektiği kanısındayım. Adları her ne olursa olsun birliklerimiz ve derneklerimiz birer eğitim yuvasıdır. Şiiri ile, folkloru ile, müziği ile, sporu ile dikiş nakış kursları ile, kütğphaneleri ile birliklerimiz kültürümüzün devam ettği, ettirildiği, geliştirildiği kurumlardır. Ya da olması gerekmektedir.
Anlaşılan bölgemizde gelecekte yaşanan en büyük çatışmalar, kültür çatışmaları olacaktır. Diyebildiğimi anlayabilmenin en güzel canlı örneği aslında Atina'daki Türk semtleri, Gazi, Roof, Metaxurgio bölgelerine uğramaktır. Örnek olması açısından bir anımı aktarayım. Son derece temiz bir Türkçe'nin konuşulduğu bu semtlere Eylül ayında yaptığım bir ziyarette 13 yaşındaki orta 2. Sınıf öğrencisi Halil elimdeki gündem Gazetesine bakıp bakıp, evirip çevirdikten sonra "Bu nedir Mehmet abi?" diye sormuştu "Gazete!" dediğimde garip garip yüzüme bakmıştı. "Oku bakalım!" dediğimde "Abi ben Türkçe okumayı bilmiyorum!" demişti.