25 Kasım 2000
Öğretmenlik ne kadar da yüce, ne kadar da güzel bir meslek. Elinize 6 yaşında bir yavru geliyor. Bir ekmek hamuru gibi. Öğretmen bu hamuru alıp zamanla, insancıl sevgiyle, kişiye bireye saygıyla, toplumsal değerler sistemi içinde o hamurun tatlı, iştah açıcı bir olgun ekmek olması için ilk formu, ilk şekli veriyor.
Ne kadar da önemli bir toplumsal görev öğretmenlik. Düşündükçe minnet duyuyorum benim kendi şahsi öğretmenlerime. Ben de İskeçe Merkez İlkokul mezunuyum. 1977-83 yıllarında aynı sıralarda oturdum. Aynı sıralarda, kişiliğimin ilk mayasını aldım. Bu bakıma düşündükçe, bana emeği geçen, Türk ve Yunanlı bütün öğretmenlerime teşekkür ederim.
Dediğim gibi öğretmenlik toplumsal bir görev, toplumsal bir sorumluluktur. Çünkü toplumun değer yargıları öğretmenler aracılığı ile çocuklara, toplumun yeni nesillerine aktarılıyor. Çok önemli bir nokta bu! Çok ama çok! Bir daha okuyun isterseniz bu sözümü.
Çünkü azınlık eğitimimizin bu kadar sorunlu, bu kadar iç bunaltıcı, bu kadar karışık olmasının temel sebebi budur. Dedik ya "toplumun değer yargıları öğretmenler aracılığı ile çocuklara, toplumun yeni nesillerine aktarılıyor”. İşte Batı Trakya Türk Azınlığının değer yargılarını gelecek nesillere aktaramayıp zaman içinde Yunanlılaştırabilmek gibi niyetleri olan beyinler, en büyük darbeyi bize eğitim kanalıyla vuruyorlar.
İşte bundandır, ilkokul sıralarında öğretmenlik yaptığını iddia eden bir dizi Yunanlı öğretmenler, çocuklara milli köken konusunda kafa yıkıyorlar. İşte bundandır bir dizi öğretmenler okula sevdiği takımın formasını giyip de gelen öğrencileri, "burası Yunanistan! Türkiye takımının formasını giyemezsin!” deyip, soyuyorlar.
İşte bundandır, bazı Yunanlı öğretmenler, namaz vaktini takip edebilmek için duvara asılan bir İlmihal takvimindeki camiden rahatsız olup takvimi yok ediyorlar. İşte bundandır, "Burası Türk Okuludur!” diyen öğretmenler mahkemelik ediliyor. İşte bundandır, gençlik acemiliğine kapılıp, SÖPA'dan mezun olup devlet memuru statüsünde öğretmenlik yapanlar Yunan Yönetimi tarafından sıkı denetime alınıyor.
İşte bundandır, Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileri azınlığın görüşünü resmi hiçbir yazışma olmaksızın, meşru hiçbir zemin yaratmaksızın medreseleri İmam Hatip lisesine çektik diye övünüyorlar. İşte bundandır, Türk kültürünü geliştiren öğretmenlere psikolojik baskılar yapılıyor. İşte bundandır SÖPA mezunu bazı öğretmenler kendi çocuklarını Yunan ilkokuluna gönderiyor.
İşte bundandır Fen Bilgisi Dersi haftalık 40 saate çekiliyor, Beden eğitimi 2-3 saate çekiliyor. İşte bundandır, SÖPA'da adam gibi Türkçe dersi verilmiyor, verilmek istenmiyor.
Örnekleri daha da çoğaltabiliriz. Acı örnekler. Öğretmenlik mesleğini, siyasal oyunları için, birer araç olarak kullanan bir sistemin, bir düşüncenin ürünü.
Yıllardır birikmiş bir dizi sorunlarımız hep var. Temele indiğimizde ve "neden?” Sorusunu sorduğumuzda karşımıza çıkan temel düşünce; "Türk azınlığının sağlıklı bir şekilde kendi değer yargılarını gelecek nesillere aktarmasına engel olma isteği”. Bu durum belki geçmişte bir devlet politikası ya da bir hükümet politikası idi. Geçmişte. Ancak bunun günümüzde de Yunan Devletinin bir politikası olmadığını tahmin ediyorum. Çünkü, Avrupa Birliği'nin bir üyesi, AGİT'in üyesi, insan haklarına saygılı bir devlete hiç yakışmayan, hatta uluslararası kamuoyunda rezil eden, savunulacak hiçbir yanı olmayan politikalardır bunlar.
Öğretmenler çalışmaları ile yeni nesle aydınlık getiriyor. Oysa bu tür politikaların peşinde olanlar toplumu karanlıkta bırakma çabasında olanlardır. Bir toplumun kendi kişiliğini, kendi kimliğini gelecek nesillere aktarabilmesi kadar doğal bir hak da olamaz.
Karanlıktan kurtulup, aydınlık geleceğe ulaşmamız, kendi kültürümüzün gelecek nesillere doğru bir şekilde aktarılması için çalışan, bütün öğretmenlerin Öğretmenler gününü kutluyorum.