Yunanistan'ı vatandaşı olduğum ülkeyi görmemiştim. İskeçe ve Gümülcine dışında, liseli yıllarımdaki günübirlik gezilerle Kavala, Selanik, ve 5 günlük meşhur gezi ile Volos ve Skiathos adasını, yani sadece 5 yeri görmüştüm. Atina'yı hiç görmemiştim.
İtiraf edeyim Atina'yı görmedim dediğimde bayağı utanmıştım. Oysa öğrencilik yıllarımda, bir zamanlar gönül bağları yüzünden sık sık gittiğim Ankara'yı bir hayli iyi tanıma fırsatım olmuştu. Arkadaşlar yüzünden de Ankara'ya en azından 10-15 kez gitmişimdir. Oysa Atina'yı hiç görmemiştim.
Derken yollar beni Atina'ya sürükledi. Üstlendiğim bir sorumluluk icabı 5 haftadır Atina'dayım. Atina'da gündüzleri çalışıyor akşamları da bir miktar geziyorum.
Ufak tefek gezilerimden ilginç bir dizi izlenimler elde ettim. Onları sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bir ara farklı bir semtte oturan bir arkadaşa akşam misafirliğine gidiyorum. Taksi ile gelmemi önerdiler. Elimde yolların tarifleri olan kağıt, kolumun altında küçük bir hediye kaldığım evden yola çıktım. Önüme gelen ilk boş taksiye el kaldırdım. yanıbaşımda durdu. Bayan bir taksi şöförü. Şöyle 35-40 arası bir bayan. Bindim semti söyledim, yolları tarif ettim çıktık yola. Bayan şöför yolda giderken muhabbete başladık. İlk sorusu ve ilk tespiti, «siz Yunanlı değilsiniz!» demesi oldu. Nerden anladığını sorunca «aksanınız sizi ele veriyor!» dememez mi. Yıkıldım doğrusu ben de Yunanca'mın süper olduğunu düşünüyordum. Değilim deyince hangi ülkeden geldiğimi sordu. Uzun yıllar Türkiye'de kaldım ancak Xanthi'de İskeçe'de yaşıyorum deyince kadın biraz gergin biraz da şaşkın anlatmaya başladı:
«Kusuruma hiç bakmayına ama ben Türkleri hiç sevmiyorum. Babamlar Aydın göçmeni, Aydın'dan kovulduktan sonra buralarda fakir fukara yaşamışlar. Sonra da ben de ilkokuldan beri sürekli Türkler düşman diye büyüdüm. Bu güne kadar milli bayramlarda televizyonda izlediğimiz Türkler'den kurtuluş filmlerinden dolayı da çok etkilendim. Belki ön yargılıyım ama ben Türkleri hiç sevmiyorum. Çok barbar insanlar olmalılar. Değil mi. Şimdi siz beni yanlış anlamayın sakın o kadar yıl Türkiye'de kalmışınız ama nasıl olsa siz de Türk değilsiniz değil mi? Yoksa Atina'da ne işiniz olurdu? Değil mi? Ama ben Türkleri hiç sevmiyorum!»
Bayanın bu girişinden sonra aksini savunmak pek de kolay olmadı doğrusu. Üstelik kadın beni Yunanlı olarak algılamıştı. Bozmadım havasını. 15 dakikalık taksi muhabbetimizin çatışma ile bitmesini istemedim. Ancak kadının tavrı, konuşma stili, ve dürüstçe Türkleri sevmediğini söylemesi bana Yunanistan'da Trüklere karşı olan nefretibir daha gözden geçirmemi sağladı.
«Türkler Barbar», «Türkler cani», «Türkler Baskıcı bir toplum», «Türkler zararlı bir toplum», «Doğudan gelen tehlike Türkler»...Mazhar Fuat Özkan'ın şarkısını hatırlattı, «Biz neyişiz be abi! A? a?» Tabi bu tablo ilkokul kitaplarından, lise deki kitaplardan başlıyor, Televizyonda milli bayramlarda gösterilen filmlerle pohpohlanıyor, basın yayın organlarındaki «nefret edilen Türkler» imajı propagandası ile destekleniyor.
Bu ilk taksi deneyimimden sonra da Taksiye binmeyi arada bir ihmal etmedim. İkinci bindiğim takside mümkün mertebe dikkatli konuşup taksiciye aksan çaktırmamaya çalıştıysam da aksanım kendini belli etti. İkinci taksicinin nerelisin sorusuna Xanthi'li İskeçe'li demekle yetindim. O da «ha sizin oralarda müslümanlar var. Aranız nasıl ? Erkekler hakkaten hala poturla mı dolaşıyorlar? Hala fes takılıyor mu ?» gibi sorulara tabi kaldım. Öyle ya taksici hayatında bir Türk görmemişti. Benim de Türk olacağıma ihtimal veremiyordu. Hani aksanımdan şüphelenmişti ama... Üstünü kurcalamk pek istemiyordu.
Üçüncü bindiğim taksici aksanımdan şüphelenip nerelisin deyince tepkisini ölçmek için direk «Batı Trakya Türk Azınlığı mensubuyum» dedim. Taksici bayağı bir afalladı. Küçük bir şok yaşadı nerdeyse. Devamında da merakla soru yağmuruna tuttu.. Atina'da ne işin var? Niye geldin? Türk vatandaşımısın? Siz Türk müsünüz müslüman mı? Ben de hep merak ederdim bu Trakyadaki müslümanlar hangi dili konuşurlar kendi aralarında gibi sorular. Hatta sorulara doğru cevapları verince bu sefer orta yaşlı taksicinin merakı Batı Trakya ya yöneldi... Fakat sorularından biri bana «vah vah!» dedirtti. «Batı Trakya ya gitmek için Kavala dan sonra Pasaport gerekiyor mu?»
Cevabı doğru verdim tabi... Ancak Atina'nın göbeğinde bir taksici, halktan herhangi biri, seçilmiş olamayan bu insanlardan bir hayli şey öğrenebildim. Gün geçtkçe de öğreniyorum. Bakalım daha nelerle karşılaşacağız ?
Fakat doğrusu halkın arasına basın yayın araçları aracılığı ile yerleştirilen bu nefret tohumları hakkaten son derece üzücü. Oysa iki halkın paylaşabileceği o kadar çok şey var ki... Bu iki halkın yaşantısında o kadar büyük benzerlikler var ki.... Müziğinden mutfağından, tutun da toplumsal bir dizi alışkanlık, sıcak kanlılığa kadar. Fakat kendimi Türk olarak tanıttığım taksici, arabasından inerken çok insanca bir laf etti. «Bir şarkı var» dedi: «Bana Yorgo Derler İnandığım: Theos, Sana Mehmet derler inandığın'sa Allah, fakat sonunda ikimizin de durumu Ah ve Vah!»
Hani bir deyim vardır. Taşı pirinçten ayırmak. Oysa malesef bu düşmanlık tohumları ekme çabası bana inatla pirinci taştan ayıklamayı çağrıştırıyor.