29 Temmuz 2000
Geçen hafta Macaristan'ın başkenti Budapeşte'de bir hafta süren ulsulararası bir seminerdeydim. Insan Hakları ve Azınlık Hakları savunucusu olarak çalıştığım kurum beni, uğraştığım konuların teorisini öğrenmek için bir eğitim seminerine gönderdi. Helsinki Yunanistan Gözlemcisi ve Azınlık Hakları Yunanistan Grubu Batı Trakya Ofisi Koordinatörü olarak çalışmalarım esnasında sık sık yeni şeyler öğrendiğim ve bir takım şeyleri pek de anlamadığım oluyordu.
Azınlık Hakları Uluslararası Grubu'nun (Minority Rights Group International) düzenlediği bu seminer esnasında yoğun bir ders programı sonucunda, Birleşmiş Milletlerin, Avrupa Konseyi'nin, Avrupa Birliği'nin, Avrupa Gövenlik ve Işbirliği Teşkilatı'nın ortaya koyduğu uluslararası Azınlık Hakları standartları hakkında bilgilendirildik.
Yazıma devam etmeden önce hemen belirteyim. Bu yazımı, çalıştığım kurum adına değil, sadece Gündem gazetesinin bir yazarı olarak sizinle paylaşmak istiyorum. Dolayısıyla burda yazdıklarım çalıştığım kurumu bağlamaz. Kendi görüşlerim. Kendi fikirlerim. Kendi tasalarım.
Kafama en çok takılan ve bana en ilginç gelen ifadeyi bir daha sizinle paylaşmak istiyorum: Uluslararası Azınlık Hakları Standartları. Ne demek? Ne anlamda ? Nasıl yani? Niçin ? Ne kastediyorlar ?
Azınlık Hakları Uluslararası Standartları derken Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, AGIT, Avrupa Birliği gibi uluslararası forumların, Devletler arası kurumların kabul etmiş oldukları uluslararası anlaşmalar, imazalamış oldukları sözleşmelerde Azınlıklara tanınmış tüm haklar ifade edilmketdir.
Öyle ya Bu bütün anlaşmaları alt alta, üst üste koyarsanız 30'a yakın uluslararası anlaşma ve sözleşme çıkmaktadır karşımıza...
Sakın yanlış analamayın, Birlşemiş Milletler, Avrupa Konseyi, Avrupa Güvenlik ve Işbirliği Teşkilatı, ve Avrupa Birliği Batı Trakya Türk azınlığını kurtarmak için seferber olmuş değildir. O kadar da megaloman olmayalım.
Her ülkenin içinde azınlıklar vardır. Kimi milli, kimi, dini, kimi etnik köken, kimi dil azınlığıdır. Kimi ise siyası tercihinden, cinsel tercihinden dolayı azınlıktır. Kimi de azınlık hissettiğinden dolayı azınlıktır. Öyle ya herkes tarafından kabul edilmiş bir AZINLIK kavramı, tanımı da yoktur. Yapılmamıştır. Çünkü ne zaman böyle bir tanım yapılmaya çalışılsa mutlaka birileri dışında kalmaktadır.
Velhasıl bütün azınlıklar, az ya da çok, derin ya da yüzeysel, uzun süre ya da kısa süre bir dizi sıkıntılar yaşamaktadırlar. Her azınlık kendi kimliğini oluşturan, dilini, dinini, etnik kökenini, milliyetini, kültürünü, duygularını bir sonraki nesile aktarabilmek için bir eğitim sıkıntısı çekmektedir. Her azınlık bu yukarda saydığım kimliğinin parçalarını hayat geçirebilmek için, dinini icra edebilmek, kendi dilini konuşabilmek, kendi kültürünü korumak, devam ettirebilmek ve de geliştirebilmek için çeşitli sıkıntılar, kısıtlamalar, baskılar yaşamaktadır.
Ama emin olun ki dünya üstünde 2500 azınlık varsa (benim attığım bir rakam bu) hepsinin de birbirine benzer sorunları vardır. Aslında bu sorunlar da 19. yüzyıldan sonra milli devletler kurulmaya başlandıktan sonra hakim olan milli, dini, dil çoğunluğunun diğer azınlıklara haksızlık etmesi ile başlamıştır.
Uluslararası kurumlarda sık sık bu sıkıntılar gündeme gelmektedir. Işte bu uluslararası Kurumlarda Insan Hakları prensiplerine göre çalışmayı prensip edindiklerinden, ortaya bir dizi kurallar koymuş ve bunları yürürlüğe sokmuştur.
Kimi standartlar, Birleşmiş Milletlerde, Avrupa Konseyinde ortaya konmuştur. Bunların büyük bir kısmını develtler imzalamış ve meclislerinde onaylayarak o ülkenin hukukuna katmıştır. Dolayısıyla sözkonusu devletin kanunu olmuştur.
Öyle ya Vatansızların Vatansız kimliği alması da yine böyle bir uluslararası sözleşmenin vakti zamanında Yunanistanın imzalamış olduğu, meclisinde de onaylamış olduğu uluslararası bir Antlaşma çerçevesinde idi.
Kimi sözleşmeler ise kanun olmadan sadece siyasi nitelikte kalır. Öyle ki iç kanuna geçmez ama develtler bir birilerine bu kuralları uygulamaları için hatırlatmalarda bulunurlar. Ya da inatla direnen ülkeleri uluslararası kamuoyu önünde utandırarak, düzeltemesini isterler.
Hiçbir çağdaş, demokratik, devlet te utandırılmak istemediğinden dolayı da imzalamış olduğu anlaşamalara sahip çıkar, başkaları tarafından görülen ayıplarını ya örtbas etmeye ya da düzeltmeye çalışırlar...
Niye bunu bu kadar anlatıyorum size...
Budapeşte'de 5 gün boyunca yoğun bir uluslararası hukuk semineri ve uluslararası azınlık standartları eğitiminden sonra şunu düşünmeye başladım... Sizinle sadece sorular şeklinde paylaşmak istiyorum... Hatta gelin birlikte bir düşünelim diyorum... Bu sorularım cevaplarını bildiğim sorular da değil aslında... Yani sizi sınamıyorum... Kimseyi sınamıyorum... Belki tecrübesizlik ama belki acemilik ben bu konuları bilmiyorum... Ancak bilmediğimin farkına vardım... Bilmeyeneniz varsa sizin de farkına varmanıza yardımcı olmak istiyorum...
Biz Batı Trakya Türk Müslüman Azınlığı olarak neden sadece Lozan Antlaşması ve Türkiye Yunanistan arasındaki ikili sözleşmelere sığınıyoruz?
Birleşmiş Milletler seviyesinde, Avrupa Konseyi çerçevesinde hakkımızı arayabileceğimiz başka hiç bir anlaşma yok mu?
Neden sadece azınlık hakklarını küçük çaplı davranıp sadece Türkiye Devleti kurumlarına bildiriyoruz?
Neden Avrupa Konseyi nezdinde şikayetlerde bulunamıyoruz ?
Neden yaşadığımız bir dizi baskıyı ve ayırımı, ırkçılık, etnik ayırımcılık la ilgili bir dizi uluslararası anlaşmalar seviyesinde savunamıyoruz?
Ya hadi onu da geçin 30'a yakın uluslararası Azınlık Hakları Standartlarını belirleyen bu sözleşmlerden haberdar mıyız?
En azından Batı Trakya'da siyaset yapan abilerim bu konulardan ne kadar haberdar? Bu konulardan haberleri varsa neden bu doğrultuda çalışmalar yapılmıyor? Ya da yapılıyorsa neden biz duyamıyoruz?
Neden azınlığımız içinde sırf bu konularda bizleri bilgilendirecek bir uluslararası derneğimiz olmasın? Ya da bir derneğimizin uluslararası inceleme, araştırma kolu olmasın?
Acaba biz bu doğrultudaki bilgi akışını nasıl sağlayabiliriz?
Bize zaman zaman yapılan bu baskıların, Yunan Yasalarına aykırı olup olmadığını biliyormuyuz? Yok eğer belirli kanunlar çerçevesinde baskı yapılıyorsa, ya da bazı konular bize bir baskı yapma aracı olarak kullanılıyorsa bizim develete şikayetimiz, kanuna itirazımız nasıl oluyor?
Kanunları hazırlayan Yunan Meclisi'nde bizlerle ilgili bir kanun oluşturulurken meclise gönderdiğimiz milletvekillerimiz ne yapıyor? Bu yasalar uluslararası anltlaşmalara ters düşüyorsa milletvekillerimiz nasıl itiraz ediyor?
Amacım hırçınlık yapmak, kimseyi rahatsız etmek te değil! Amacım sadece "Hakkımızı Arıyoruz!” lafına anlam bulmak!