Avrupa Konseyi Gençlik Vakfının desteği, Avrupa Azınlıkları Derneği ve de Litvanya Milli Azınlıklar Derneği CONCORDIA'nın düzenlediği «Avrupa Entegrasyonu Süreci İçinde Avrupa Azınlıkları Gençliği» konulu Seminer'e Helsinki Yunanistan Gözlemciliği Batı Trakya Ofisi Sorumlusu olarak katılabilmek için son 8 gündür Litvanya'dayım. Seminerin son günü memlekete geri dönerken kimi, otobüste, kimi havaalanındaki bir Cafe'de , kimi de uçakta derlemeye çalıştığım düşüncelerimi size aktarmak istiyorum. Söz konusu bir haftalık çalışmanın etkisi henüz üstümdeyken.
Nerdeyse 10 yıldır kendi kızan kafasıyla Azınlığımısızın sorunlarını izeleyen ve de düşünen bir Türk Müslüman Azınlık genci olarak baştan azınlık derken sadece her nedense bizim azınlık olduğumuzu düşünürdüm. Hatta bundan dolayı «Nerde Avrupa İnsan Hakları Kuruluşları ?» naraları atan azınlık liderlerimizin etkili sesi ve nutukları altında etkilenir ve kahrolurdum. Büyüdükçe, üniversiteye girdikten sonra bizim dışımızda da başka azınlıkların varlığını, sorunlarnın da olduğunu duymaya başladım. Hatta bir kaç defa da bir kaç defa da başka azınlıkların çocukları ile de oturup sohbet etme fırsatım da olmuştu.
Üniversiteli yıllarım sonuna doğru da sadece balkanlarda 120 azınlık olduğunu duyunca aptallaşmıştım. Sadece 120 azınlık. Son bir hafta içinde de Orta Avrupa, Baltik Ülkeleri ve de İskandinavya ülkelerindeki azınlıklar hakkında da kabataslak bir bilgi sahibi oldum. Sovyet Sosyalist Devlet'ler Topluluğu göçtükten sonra 50 yıldır sineye çekilen ve belki de unutturulmaya çalışılan milli kimlik ve de dini kimlikler bir daha su yüzüne gelmeye başladı... Böylece Kominist rejimin gözü önünde eşit ve aynı olan insanlar bu sistem göçünce ataltarının kimliklerini hatırlamaya başladılar. Litvanya, Latvia, Estonya gibi ülkeler de 10 yıl kadar önce maceralı bir şekilde bağımsızlıklarını ilan ederek bu sistem den kopmuşlardı... Devamında ilginç bir tablo ortaya çıktı.
Başta bu üç ülkede devamında da bütün diğer orta avrupa ülklerinde yaşayan Ruslar aniden kendilerini azınlık statüsünde buldular. Daha önceki tarihleri boyunca yayılan Polonyalılar aniden farklı ülkelerde kendilerini azınlıklar statüsünde buldular. Büyük bir tarihi geçmişleri olan Beyaz Ruslar'da farklı ülkelerde kendilerini azınlık statüsünde buldular...
Bu yeni oluşan devletler de bu azınlıkların farkındaydılar. Bir çoğununda temelde dil ve eğitim ile ilgili temel sıkıntıları vardı. Tabi onların kitaplarında «İnsanoğlu bir gün aya ayak basacak!» gibi seminere katılan herkezi güldüren ifadeler yoktu. Ya da öğretmenlik yaptığı okula «Polish (Polonyalılar) Okulu», yada «Rus okulu» dediği için Yerel mesleki Disiplin Kurulundan bir yıl meslekten men edilmek gibi ceza alan öğretmenleri yoktu, yada DÜKKANCI soyadının nasıl NTOUGKIANTZI haline dönüşebileceğine dair bir fikirleri yoktu ancak bir dizi sorunları da yavaş yavaş gündeme geliyordu.
Mesela Latviya'dan gelen bir Musevi genç sorunları arasında «Vatandaşlık sorunu olduğunu anlattı. 2. Dünya Savaşı öncesinde bölgede yaşayan Latviya kökenli olanların sadece Latviya Vatandaşlığını alabileceğini anlattı. Ancak 19. madde gibi bir maddenin uygulamsı önünde ağzı açık kaldı garibanın...
Litvanya'da yaşıyan Polonyalılar arasında eğitim sorunu ciddi bir sorun. Bir hayli kendi okulları var. Öğretmen sorunu gibi bir sorunları yok gibi çünkü sadece normal eğitim almış ve de Vilnius Üniversitesinde Polon dili ve edebiyatı okumuş mezunlar polon okullarında öğretmen olabiliyorlar. Bunun yanısıra da Polon okulunda okutulan kitaplar örneğin Litvanya devleti tarafından basılıyor. Ancak yazarları Polonya'daki uzman eğitimciler. Litvanya Meclisi «Seima»nın muhafazakar parti parlamenterlerinden Bayan Sofi'ye göre bu süreç bayağı pahallı bir süreç ama polonyalıların eğitimini de kale almak gerekiyor. Aslında diğer azınlıkların da sorunlarını kale almak gerekiyor. Bundan dolayı Polonya devleti sadece Başbakanlığa bağlı özerk bir devlet Kurumu kurmuş... Ulusal Azınlıklar Konseyi... Bu konseyde çalışanlar da üzerinde çalıştıkları azınlıktan geliyorlar. Örneğin söz konusu ulusal azınlıklar Konseyini bizlere tanıtan Andrei'de Polonya Kökenli, Lituan kökenli değil. İster Andrei olsun ister Litvanya Parlementosu üyeleri seminerin bir bölümünde yarım günü boyunca yaptığımız yuvarlak masa toplantısında rahatlıkla Litvanya'da 14 ulusal azınlık olduğundan bahsettiler.
Ne alaka diyebilrisiniz ama Litvanya'da eski Tütün tücarlarından gelip yerleşen Yunanlılarda varmış. Hatta Yunan Kökenli bir Sosyal Demokrat milletvekilleri bile var. Bu ara Türklerden de nasibini almış Litvanya... 600 yıl önce gelip zamanın Litvanya baş Dükü'nün emrinde asker ve savaşçı olarak savaşan Tatar Türkleri de var. Ne tesadüf ki bu Tatar Türklerinin kaldığı bölgenin adı da «Trakea», okunuşunu thamin edin «Trakiya!!!» Tatarlar kendi milli kökeleri ile ilgilenmeye başaldıklarında kendilerine Türk Büyük Elçiliği yardım sağlamış. Hatta geçen yıl da Litvanya'daki varlıklarının 600 üncü yıllarını kutlamışlar.
Hep Litvayna'dan bahsettim. Biraz da diğer azınlıklardan bahsetmekte fayda var. Uluslararası Seminere katılan diğer katılımcılar da son derece ilginç insanlardı. Örneğin Estonya'daki Rus Azınlığından katılan Alexander Şaşa, ve Roman, Latviya'daki Musevi azınlığından Leonid ve Rus azınlıktan Kathia, Gürcistandaki Azeri Türk Azınlığından katılan Emiliya-Emine, tüm toplantı boyunca da beraber oturan diğer arkadaşı Gürcistan'ın Ermeni Azınlığından gelen Gregory... Son derece ilginçti. Aklıma bir an Azrebaycan ve Ermenistan geldi... Bunun yanısıra da bu iki genç 1 hafta boyunca gayet dostane bir şekilde beraberdiler.
Litvanya'daki Romen Azınlığından Mycolas, Beyaz Rusya'daki Polon azınlığından Miroslav, ve Andrei, Litvanya'daki Polon Azınlığından Galina ve Alexander. Hemen yanlarında Ukraynadaki Yunan Azınlığından Artem. Artem le bayağı bir denediysek de fazla konuşamadık. O İngilizce yi çat pat Yunancayı çat pat Rusçayı iyi biliyoru. Rusçadan benim haberim yoktu... Fakat kısa sohbetlerimizden ELLADA diye bir dernekten katıldığını öğrendim. Hukuk 1. sınıf öğrencisi. Yunanistan'a hayran olmasına rağmen Ukrayna'dan ayrılmayı düşünmüyor, «memleketim» diyor...
Hemen yanlarında ise Ukrayna'daki Rus Azınlığının İnsan Hakları Derneğinden Tatiana. Yanında Estonya'daki Bulgar Azınlığından Dans Stüdyosu sahibi Maria. Yanında ise Beyaz Rusya'dan ulusal Azınlıklar Derneği gençlik Kolu başkanı Diana... Yanlarında ise Moldavya'daki Rus Azınlığından genç gazeteci Olga...
Hemen Yanlarında ise Gagavuzya Ekibi... Gagavuzların Türk olduğunu bir daha hatırlatmam gerekiyor mu bilmem... Fakat Gagavuzya'nın 4 yıl önce Moldava'nın içinde Özerk bir Cumhuriyet olduğunu yeni öğrendim. Gagavuzlar Türk ama müslüman değil. Benimle de benim türkçemle de bayağı bir dalga geçtiler. «Sizin Türkçe'niz çok Arapça kelime almış, sonra da Arapça kelimeleri kovacaz deyip Fransızca almışsınız. Bizim dilimiz öz anadilimiz.!» Gagavuzya'dan organizatörler arasında Vitali, Türk Anneden Bulgar Babadan Şaşa, Bulgar Ana Babadan ise Svietlana vardı. İngilizceleri yeterli olmadığı yerlerde Gagavuzca'ya dönüyorduk.
Gagavuz dostların yanısıra Ukraina daki Musevi azınlıktan Dimitrij, Moldavya'daki Sivil Toplum Kuruluşları Haberleşme ve Yardımlaşma Merkezinden Ukrayna kökenli, Silvia, Ukrayna'daki Bulgar Azınlığından İngilizce öğretmeni Maria da vardı.
Bir de Birlikte kaldığımız oda arkadaşım İsveçte yaşayan Suriyeli Hristiyanlardan Süryani Saad Garzhani de vardı.
Seminere katılanların yanısıra semineri organize eden takımda çok ilginçti... Litvanya Rus azınlığından Sergei Glovackas, Litvanya'daki toplantının fikiranası Litvanya Çoğunluğundan Auşra Raiştee, Romanya Tatar Türklerinden Esengül Abdul Gemil, Daha Önce Bahsettiğim Gagavuz Türklerinden Vitali Kyurkchu (Kürkçü), Avrupa Azınlıkları Derneğinden Siere Leone (Afrıka) kökenli Finlandiya'da yaşayan Müslüman ve zenci eğitimci Muhammed Hacı Kella, bir de ana eğitimcimiz Portekiz kökenli isveçte yaşayan, biraz aktör, biraz öğretmen, sonderece eğlenceli Rui Gomez (Rui Manuel Da Silva Gomez) ve de Macar Raportörümüz Budapest Avrupa Gençlik Merkezi çalışanlarından Balint Vanyi.
Takdir edersiniz ki sizelere 8 gün süren uzun bir Seminerin detaylarını yazmam bayağı uzun bir yazı olacak. Fakat size yine de bu yazımda biraz da neden bu toplantının yapıldığına dair elde ettiğim bakış a.ılarına dayanarak birkaç fikir vermeye çalışayım. Bu söz konusu fikirler bizlere açıkça söylenenler değil de sohbetler ve çeşitli çalışma gruplarından elde ettiğimiz sonuçların ya da satır aralarında verilen fikirler, ve kendi izlenimlerim.
AVRUPA DA AZINLIKLAR
Avrupa Birliği entegrasyona giden yolun önemli bir unusuru olarak ta kültürel ve dilsel farklılığın korunmasını görüyor. Bu «Kültürel Farklılığın Korunması» lafında da sadece çoğunluk kültürlerinin korunması değil azınlık kültürlerinin korunmasını da öngörüyor. Fakat bu süreçten en az yararlanan kesimin de azınlıklar olduğunun farkında. Bunun temelinde de Azınlıkların yeterince iyi bir örgütsel yapıya sahip olmadığını, kendilerini yeterince iyi ifade edemedikleri gerçeği var. Dolayısıyla bu kültürel kargaşa içinde kendini en çok zor durumda olarak hissedecek olanlar ise Avrupada yaşayan azınlıklardır.
Bunun yanısıra da tüm azınlıkların çeşitli alanlarda sorunları var. Kimisi Dilini iyi öğretemiyor. Kimisi'nin eğitim sorunu var. Kimisinin dini alanda kimsinin de milli alanda, etnik köken alanında tanınmama sorunları var.
Hepsi nin de umut kapısı Avrupa... Ama Avrupa kurumları da her azınlığın gelip «sadece sitem etmesinden, sedece dert yakınmasından sıkılmış durumda» Çözümün kendi içimizde olduğunu düşünüyorlar.
Bir de bunun yanısıra da tek tip ulusal kültürün empoze edildiği bir eğitim değil de farklı olanı anlamaya yardımcı olacak çokkültürlü bir eğitim sisteminin arayışı içinde.
Bu bağlamda da Avrupa Konseyi Azınlıkların Korunması için Çerçeve Anlaşmasını İzmalamış durumda. Fakat imzalamak yetmiyor bunun yanısıra da her ülke bu anlaşmayı kendi ülkesindeki meclisine onaylatması gerekiyor. (Bilgim dahilinde Yunanistan bu anlaşmayı henüz Yunan meclisinde onaylamış değil)
Bir de tabi ki Avrupa Kurumları azınlıkların farklılıklarını koruyarak, geçmişten gelen ulusal ve dini çatışmaları da belki aşarak, azınlıkların en azından ortak konularda sorunlarda ortak hareket ederek birbirlerine destek vermelerini de arzu etmektedir. Ancak bunun gerçekleşebilemesi için de doğal olarak Azınlıkların birbirini tanıması gerekmektedir. Bir birlerinden haberdar olmaları gerekmektedir.
Bunun da ancak Avrupa çapında bir işbirliği ağı ile olabileceğini düşünmektedir. Bundan dolayı da Avrupalı kurumlar Azınlık gençlerinin, kadınlarının, gazetecilerinin Avrupa çapındaki ortak etkinliklerine son derece olumlu bakmakta ve destek vermektedir.
Ancak bu tür etkinliklerin gerçekleşebilmesi için de her azınlığın kendi içinde de örgütlenebilmesi gerekmektedir.
Genç Akademisyenler Topluluğu Örneği
Eski bir Genç Akademisyenler Topluluğu üyesi olarak toplantıyı izlerken 1995 yılında ne iyi etmişiz de böyle bir topluluk kurmuşuz diye düşündüm. Çünkü toplantıya katılan gençlerin büyük bir kısmı GAT gibi kuruluşlardan geliyorlardı. Yani Azınlık Gençlik Kuruluşlarından. Kimisi Sadece Üniversite Öğrencileri ile ilgili, kimisi de daha geniş çaplı kuruluşlar. Bir kısmı yeni kurulmuş, bir kısmı da 1-2 yıllık ve sadece 1-2 ciddi faliyet yapmış kurumlar. Hepsi de son derece meraklı... Hatta başka azınlıkların Gençlik Örgütleri ile de ortak etkinlik yapmaya son derce açıklar.
Seminer sonunda gelecek ile ilgili oluşturulan projelerde ise belki GAT ın da katılabileceği son derece güzel etkinlikler var. Gelecekteki Projelerden bahsederken Cuma Saat 18:00 gibi (Yunanistan Saati ile 19:00) ile söz alınca «Şu anda bizim Azınlığımızın Genç Akademisyenler Topluluğu şu anda Ketenlik Kendavros Köyünde Batı Trakya çapında bir festival Düzenliyor. Kütüphane açılışı, Gelenkesel Kına Gecesi, Gelenksel Düğün Canlandırması, ve de Folklor Gösterisinden oluşan bir festival! Şu anda da her halde açılışı gerçekleşiyor» deyince hemen bir teklif/Soru geldi:
«Peki GAT dediğiniz Batı Trakya Türk Müslüman Azınlığının üniversite Gençliği Kuruluşu Avrupa çapında bir Azınlık Gençleri Festivali düzenleyebilir mi?»
Teklifi ileteceğimi belirttim! GATlıların dikkatine sunulur.
Fakat bu tür aktiviteler sadece GATlılar değil azınlığımızın diğer kuruluşlarını da son derece ilgilendiren etkinliklerdir. Örneğin İsveçte kurulan bir Avrupa Azınlık Kadınları Derneği var. Bu derneğe de bizim azınlığımızdan kuruluşlar ve kişiler üye olabilir. Detaylarını bilemiyorum. Ancak tahmin ettriğim kadarıyla aranan Temel kriter İngilizce ya da başka bir yaygın Avrupa dilinde iyi iletişim kurabilmek.
Gündeme gelen diğer projeler arasında ise Azınlık Derneklerin ve Örgütlerinin geliştirilmesi için eğitim semineri, Avrupa Azınlık Gazetecileri Konferansı, Avrupa Azınlıkları Gençlik Örgütleri liderlerinin liderlik Eğitimi Semineri, Azınlık Gençlik Örgütleri Kültür Müzik Festivali...
Anlyacağınız Avrupa Azınlık Gençliği farklılıkları koruyarak, karşılıklı saygıya dayanarak, Avrupa'nın ortak bir yaşam alanı olduğu bilinci ile kendi azınlıklarının korunması ve sorumlu Avrupa Vatandaşları olabilmeleri için Avrupalı Kurumların da poltik ve Maddi desteği ile yeni bir sürecin başında... Bizim Kendi Azınlığımızın bu treni kaçırmaması gerektiğni düşünüyorum. Çünkü Alternatifi gitgide daha da geri kalmak. Gettolaşmak, Avrupalı kimliğimizi kullanamamak, sorunlarımız içinda kavrulup gitmek.