Fuar Organizatörü, Gezgin, Şiir, Yazı,
İskeçe, Boğaziçi, Antalya, İstanbul!
Önceki Ymaj
Sonraki Ymaj

SİTEDE ARA

 

 

 

 Agoras Fuarcylyk

 Agoras Fuarcylyk

 

SOSYAL MEDYA

Facebook'tan Takip EdinFollow us on TwitterBizi Linkedin'de takip edinBu siteyi favorilerinize ekleyin

Büyüyen Üniversiteli Kızanlarımız

Bayram sonrası pazar günü. Geçirdiğim ve beni eve tıkayana amansız grip yeni geçmeye başalamıştı. Dışarıda parlayan Şubat güneşi beni dışarıya çekti. Dayanamayıp İstanbul'da uzun zamandır hayalini kurduğum bir eğlence ve dinlence fantezimi yapmaya karar verdim. Kalın montumu giyip dışarıya, şehir meydanına "Platiya" ya çıktım.

Lise son sonoftayken, üniversite yıllarımın başında sık sık yapmaya fırsat bulduğum bir senaryoyu bir daha yaşadım. Gazeteciye uğradım. İki pazar gazetesi aldım. "Bir Kiriakatiki Elefterotipia", bir de "To Vima". Şehir meydanında bizim gençlerin toplantığı kahvenin yanındaki yeni yapılan uzun camlı şık kahveye oturdum. Cam kenarındaki masa boştu. Hemen masaya kuruldum. Garson kıza bir "Nes Tatlı Sütsüz" ısmarladım. Sonra da gazetelere gömülüp Yunanistanın gündemini okumaya başladım.

Nea Dimokratiya'da parçalanmalar. Partiden Atılmalar. Pasok'unu Avrupalı kimliğine kavuşma çabaları. Klintonun Pembe skandalları. 2. Körfez Krizi. Ana başlıklara bir göz atıp ilgimi çeken yazıları okurken uzun zamandır görüşmediğim bir başka işletmeci arkadaşım yoldan geçerken beni görmüş içeriye daldı. Askerliğini bitirmiş, iş bulamaığı için İşletme mezunu arkadaşımız gemilere çalışmaya gitmiş.
Bizi ikimizi gören bir başka aüniversiteli akadaş ta içeriye daldı ve muhabbetimize katıldı. Biraz sonra da inşaat mühendisi bir başka arkadaş da içeriye daldı ve muhabbete katıldı.

Muhabbet doğal olarak genel haberler, gündeminden sonra bizlere, zavallı biz büyüyren üniversiteli kızanlara geldi.
Zavallı diyorum çünkü hakikaten zavallıyız. Üniversite bitmiş yaşlar 26'yı geçmiş o yada bu sebepten dolayı hala ailelerimize bağlıyız. Hala diplomalarımız tanınmamış, hala sorunlar yaşıyoruz. Hala Diakaça Kapılarında sürünüyoruz. Bu ara da çevremizde bulunan eskiden her fırsatta bitirin de gelin bu memeleketin sizin gibi gençlere ihtiyacı var diyen insanların hepsi "siz yaparsınız" "siz becerirsiniz" deyip sırtımızı sıvazlamanın ötesinde desteklerini pek te göremiyoruz. Zavallı çünkü yıllarca turist olarak Şubat Tatillerinde, Ramazan ve Kureban Bayramı tatillerinde Yaz tatillerinde geldiğimiz memleketin yapısını, imkanlarını, sırsatlarını tanımıyoruz. Kimse de tanıtmak için bir sırsat yaratmıyor. İmkan yaratmıyor.

Kızanlar diyorum çünkü yaşımız 26'yı aşmış olsa da hala işsiz, hala bekar, bazılarımız yeni askerliğini bittirmiş olduğumuz için henüz adamdan da sayılmıyoruz. Öyle ya her ortamda söylediğimiz her doğruya cewvap verilmiyor da herkes bütün büyüklerimiz siz hele bir iş tutun da, çoluk çocuk sahibi olunda sonra konuşuruz diyor. Bir çok büyüğümüz de bize hala kızan muamelesi yapıyor. Dert yanıp da bir çözüm istediğimizde her nedense "Kabahat sizin iyi araştırmıyorsunuz" diyor.

Güneşli Şubat Pazar'ında Şehir meydanındaki kahvede kalabalıklaşan gruba katılan diğer arkadaşlarında katılımıyla gelişe muhabbete, arkadaşlardan biri diyor ki:

"Dikaça ile uğraşıyorum. Kimse yardım etmiyor. Fark derslerim belli oldu. Fark derslerimi izleyeceğim üniversiteye baş vururken şu Anna Fragudaki Programındaki bir iki akademisyen yardımcı oldu. Bizim toplumdan hiç bir yardım yok. Herkes sadece sırt sıvazlıyor. Sonbaharda inşaat mühendisi olarak işçilik yaptım. Baka alternatifim yoktu. Gittim inşaat işçiliği yaptım. Çalıştığım işçilerde benle dalga geçiyorlardı. "Amerikan okulundan okudun ama bak yine sonunda bizimle aynı maaşa işçilik yapıyorsun". Bayağı sinirlendiğim anlar oldu. Ama kimse de yanında geçici bir iş bile teklif etmiyor."

Diğer işletmeci, söze atılıyor: " Ya ben diyor. Ben ne yapayım. Ailemin geçimi bana bakıyor. Kimse nin bir desteği yok. İş sordum, maaşlar düşük, muhasebeciliki yapmak istemedim, gemilere gittim. Yıllarca üniversitede okuduk, okumayan arkadaşlar gibi gemilere gittim. Almanya'ya da gittim. Şikayetçi değilim macerayı da seviyorum, ama buraya yetrleşmek bu kadar da zor olmamalı idi."

Diğer arkdaş da "Ben ailemin isteği üzerine buraya geldim. Burada kalamaya karar verdim. Ailem bu kadar üstüme gelmese idi gelmiyecektim. Ama gene de iş bulmak zor."

Bir başka arkadaş da diyor ki. " Hiç birimiz, Yüksek Tahsilliler Derneğine üye değiliz. Niye olalım ki. Genel Kurul'larına gittim. Belki üye olurum diye. Faaliyet Raporlarını dinledim. Bütün ortamı gözlemledim. Bütün olan biten bir SİRK' gibi idi. Bu kadar etkili bir isme sahip, eminim de son derece yetenekli ve gelişmiş beyinlere sahip dernek neden bu kadar pasif kalıyor. Neden biz yeni gelen Yüksek Tahsilliler için bir danışma bürosu oluşturmuyor. Neden bize eskilerin Dikaça da çetikleri, geçtikleri konular la ilgli bir kitapçık hazırlayamıyorlar. Neden bize bir yol göstermiyorlar. Neden bize abilik yapmıyorlar. Ayrıca Bu kadar yıl İskeçe'de bu kadar üniversite mezunu oluştu neden bize bir İskeçe Şubesi açmıyorlar. Neden bir türlü çalışmıyorlar. Neden ciddi bir yapılanma yok. Vaz geçtim üye olmadan geri döndüm.

Bir başka arkadaş da atıldı: "Güya Avrupa Birliği Vatandaşıyız. Herhangi bir kulubümüzün herhangi bir derneğimizin bu konuda herhangi bir çalışma yapmış olduğuu duymadım bu güne kadar. Harhangi ciddi bir çaba yok. Herhangi ciddi bir çalışma yok. Bize gelin gelin diyorlar ama hiç bir kurum bize bir görev vermiyor. Biz sorumluluk vermiyor. Bize de kalan lisleli yıllarda da yaptığımız gibi akşamları kafelerde kahvelerde gecirmek. Sonra da bize kiziyorlar gencler hic birsey yapmiyor diye."

Bu ve buna benzer konbular üzerine 3 saat muhabbet etmişiz. Muhabbetimizin sonuna doğru kahevelerimizi ısmarlarken, Gümülcine Vilayet Meclis Üyesi Hasan Ahmet'în arada bir tekrar ettiği farklı ortamlarda bir iki defa söylediği bir laf aklıma gelmişti: "Buraya (Memelekete) geri dönerken kendi devrminizi yapmak için geri dönün, evde, sokakta, kahvede, iş yaşamınızda, toplumsal yaşamınızda."

© 2011 Mehmet Dükkancy. Tüm haklary saklydyr. | Yasal Uyary | Yleti?im