[SAFAK Dergisi, Yıl 15, Sayı 146, Haziran 2004]
Ocak ayının sonunda bir iş seyahati vesilesi ile üç günüğüne Selanik'te bulundum. Bu üç gün boyunca Selanik'in farklı bir yüzüne ve farklı bir boyutuna kısmen tanık oldum. Bu tanıklığım ve bende yarattığı düşüncelerin toplumsal bir değeri olduğu düşüncesiyle bunları yazıp paylaşma ihtiyacını hissettim.
Hepimizin bildiği gibi 1996 yıllarında Yunanistan Milli Eğitim Bakanlığının aldığı bir karar neticesinde Batı Trakya'lı lise öğrencilerine özel bir kontenjan hakkı tanınarak Batı Trakya Türk azınlığının gençlerine Yunanistan Üniversitelerinin kapıları açıldı. Çok düşük bir puan alarak da olsa Yunanistan üniversitelerine girmek mümkün olmuştu.
Yunanistan üniversitelerine yerleşme sisteminin nasıl çalıştığını kimse pek kurcalamadı o günlerde doğrusu... Kamu oyumuzu hiç meşgul etmedi... Kimi gençler ve aileleri için bu durum bir fırsattı, kimisi için de bir tehdit.
Yunanistan Üniversitelerinden mezun olarak iş hayatına atılacak gençlerin karşısında bir DİKATSA sorunu olmayacaktı. Üniversiteyi okuduktan sonra da Yunanca'larını sağlılı bir şekilde kullanabilceklerdi. Yunanca bilmeyen ve mesleğini dil sorunu yüzünden icra edemiyen Üniversite Mezunu çiftçiler veya esnaflar topluluğunun bir üyesi olmayacaklardı.
Diğer taraftan'da tehdit olarak gören kesim de Azınlık toplumumuzun binbir direniş ile korumaya ve geliştirmeye çalıştığı Türk kimliğimize bir tehdit olarak algıladı bu girişimi. Bu kesime göre bu durum aslında fırsat gibi gösterilmeye çalışılan bu tuzaktı. Bu tuzak sayesinde gençlerimiz Yunan Toplumu içinde asimile edileceklerdi.
Yunanistan develeti tarafından bu girişimin ardında yatan düşünceyi doğrusu zamanında ben de çok fazla irdelemedim. Ancak 1980'li yılların başlarında başlayıp 1980li yılların sonlarına doğru koyulaşan, yoğunlaşan 1990'lı yılların ortalarına kadar süren Türk Kimliğini kabul ettirme mücadelesi ile dönemin Atina'lı siyasetçileri ve bürokratları bir taraftan Azınlık toplumunu tanımak, analiz etmek diğer taraftan da nasıl kendilerine doğru çekebilirler, nasıl asimile ederler veya nasıl entegre ederler veya en kötü ihtimalle nasıl bu farklı toplum dokusunu kabul edebilirler arayışıyla böyle bir deneye kalkıştılar görüşündeyim.
O yıllarda içimize serpiştirilen milliyetçiliğin tohumlarından dolayı Selanik her zaman bir çekince her zaman bir tedirginlik şehri idi benim için. Yunancamın aksanı belli olurdu. Yerli yani Selanik'li olmadığım, taşralı bir genç olduğum her halimden belli olurdu... Üstelik milliyetçilik çıkmazında karşı milliyetçiliği de buluyorduk karşımızda... "Biz Türk'üz!” diye bağırdıkça birileri de tepkiyle "Biz Yunanlıyız!” diye bağırıyordu... Bu içsel diyaloglar, tavırlarımıza yansıyor ve sağlıklı bir iletişim kuramamanın psikozunu yaşıyorduk...
Selanik'te bu kez farklı bir kent rüzgarı!
En azından benim için farklı bir kent ruzgarı vardı! Ocak ayı sonunda bir iş seyahati yüzünden Selanik'te buldum kendimi. İşime yardımcı olan Hüseyin ve Ahmet'te vardı... Aslında bir çoğunuzun bilip tanıdığı dostlar...
Ahmet benim kuşağımdan...
Bir Avukat! Anakara Hukuk mezunu... DİKATSA engelinden dolayı bir taraftan üniversite ile boğuşurken diğer taraftan da ev geçindirme derdiyle ticaret ile uğraşıyor... Ahmet ve ben enterasan bir kuşağın gençlerindeniz.
Bu kuşağı biraz tarif etme ihtiyacını hissediyorum... Nasıl isimlendirmek gerekiyor bilemiyorum... 90'lı yılların üniversitelileriyiz... Bir kısmımız liseyi Yunanistan'da önemli bir kısmımız da Türkiye'de okuduk. Nedenine gelince hem ailelerin göçleri hem de 80'li yılların başında Akademi'li öğretmenlerin köy okullarına tayinlerine tepki verme sebebiyle ailelerimiz tarafından Türkiye'ye okumaya gönderilen bir kuşağız. Bizim kuşak daha önce de bahsettiğim 1980'lerin sonundaki Türk Kimliği ile ilgili direnişleri şahit olurken kanı kaynıyordu. Lise'de okuyorduk. Azınlık Liselerinin Türkiye'ye eğitim göçü sebebi ile boşaldığı yıllardı. Ekonomik sıkıntıların aşılıp maddi zenginliğin Türkiye'de değil de Yunanistan'da yatırıma dönüşmeye yeni yeni başladığı yıllar. Mücadele ruhunu damarlarında hisseden bir kuşaktı. İlk Gençlik faaliyetleri için kıvranan kuşak. Genç Akademiseyenler Topluluğunu kuran ve geliştiren kuşaktı. Bilgisayarın fazla yaygın olmayıp da yeni yeni evlerde yerini almaya başladığı kuşağız. Cep telefonlarının lüks ve prestij unsuru olduğu ve yavaş yavaş "gerekli bir eşya bir araç” diye algılanmaya başladığı kuşağız. Bizim kuşağımızın ideali Boğaziçi, ODTÜ, İTÜ'ye girmekti..
Okullar bitince de bizim kuşak Batı Trakya'ya geri dönmek isteyen ilk kuşaktı. Bir taraftan ekonomik şartlar düzelip Yunanistan'da yaşamak daha cazip geldiği için dönmek istiyorduk. Diğer taraftan da de abilerimizin, bizden bir önceki kuşağın çoğunun geri dönmediği için, ailelerin dönmemiz için bizi telkin ettiği çocuklardık. Dil bilenlerimizin çok azı geri döndü. Geri kalanlarımız da birer NEOGÖÇMEN PORTRE olarak Avrupa kentlerinde veya Türkiye Kentlerinde yaşamaya başladık.
Bu bizim kuşağa ne denir bilemiyorum... Neogöçmen Portrelerin Kuşağı diyeceğim şimdilik.
Yanımızda Selanik'te bir de Hüseyin vardı...
Hüseyin yeni kuşağın en büyüklerinden... Selanik'te tıp okumuş, mezun olmuş. Mesleği gereği selanik'te eğitimin devam ettiriyor. Arada biraz da para kazanmak için küçük çaplı ticaretle uğraşıyor. Onun kuşağını da biraz tarif etmek istiyorum...
Çoğu 1980 doğumlu, Liseyi Yunanistan'da okudular. Çoğunluk Akademi Mezunu hocaların tornasından geçti. Liseyi Yunan Liselerinde okuyanlar ağırlıkta. Aralarında İlkokulu Türkiye'de okuyup, Ortaokul veya Liseyi Yunanistan'da bitirenler de var. Hatta tek tük de olsa liseyi Türkiye'de bittirip Yunanistan'da üniversiteye girenler de var. Onların kuşağı ekonomik birikimlerin arabaya ve eve yatırıldığı dönemde lisede idi. Onlar cep telefonlarını lisede iken aldılar. Bir çoğunda bilgisayar var. "Her eve lazım!” Hatta çoğu internet'e düzenli olarak bağlı. Bir çoğu harçılkarı ile internet kartı alarak kısa süreli de olsa bağlanıyor. Onlar Barış Manço'nun son dönem şarkılarını İskeçe ve Gümülcine'de yayın yapan FM radyolarından öğrendiler. Tarkan dinliyorlar... Ama Yunanlı sanatçlardan da uzak değiller. Münir Nurettin Selçuk'u bilmiyorlar ama önemli değil! Hayat devam ediyor! Tabi ki kendi argoları var! Daha da enteresan kısmı onların değer yargıları biz abilerinin hatta evdeki ailelerinin değer yargılarından çok ama çok farklı... Hatta onların arasında uyuşturucu bile kullanan varmış. Uyuşturucuya fazla bulaşmasınlar diye de birbirlerini telkin ediyorlarmış...
Bu gençlere de şimdilik Neo-Üniversite gençliği diyelim... 2000 li yılların gençliği...
İşin enteresan tarafı bu Neo- Üniversiteli kuşak bir hayli kalablık söylentiye göre... Dediklerine göre sadece Selanik'te 400 üniversite öğrencisi varmış! Tüm Yunanistan'da kaç kişiler?
İşin enteresan, ve çok önemsediğim kısmı da şu: Bu gençler bizim Türk Kimliği için mücadele veren Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığımız ile Yunan Toplumu ve devleti arasındaki en sağlıklı köprü olmaya aday. Hatta bu kuşak iki ülke arasında ilişkilerin daha da düzelmesine ciddi bir katkıda bulunmaya aday...
Bir kehanette bulunmak istiyorum... 10 yıl sonra Batı Trakya Azınlğı Yüksek Tahsilliler Derneği'nin kaç üyesi olur bilemiyorum ama Atina'da, Selanik'te, Giritte, Rodos'da, Ioanina'da, Volos'da şubesi, temsilcisi olabilir. Bunun için temel şart bu gariban derneğin başında Sivil Toplum Kuruluşu olmanın gerçek bilincine varmış, hür iradesiyle düşünebilen, ufku açık, vizyonu olan, ve vizyonunu paylaşabilen, misyon kelimesini misyonerlikle karıştırmayan, girişimci bir yönetimin olması... Derneğin başında bu gün bulunanlarla, yarın bulunacakların yetenekleri ile ilgili polemiği bir tarafa bırakıyorum. O başka bir konu... Ancak burada önemli olan unsuru gözden kaçırmayalım...
10 sene sonra Yunanistan'ın bütün büyük şehirlerinde, Yunan toplumuna adapte olmuş, hatta belki de bir nebze asimile olmuş, Yunanlıların dilinden anlayan, Yunanlıların da onların dilinden anlayabildikleri, iş sahibi, bulundukları toplum içinde takdir alabilen insanlarımız olacak... Bu duruma herhangi bir Türk Milliyetçiliği ve Yunan Milliyetçiliği psikozundan arındırarak bakacak olursak bu son derece güzel ve önemli bir fırsat...
1923'ten sonra iki toplum arasındaki zoraki göç ve her iki ülkede bırakılan azınlıkların karşı karşıya kaldığı sıkıntılı yıllardan sonra iki halkın insanının İstanbul ve Batı Trakya dışında birarada bir birini yaşayabilmesi için güzel bir fırsat. Belki de ilk defa Selanik ve Atina'da küçük de olsa her iki dile ve kültüre hakim bir avuç gerçek burjuvamız olacak.
Bilemiyorum çok romantik bir kehanet mi oldu...
İki buçuk yıldır İstanbul'da yaşayan bir Batı Trakyalı olarak artık olaylara dışarıdan bakar konumundayım. Doğal olarak insanın çevresi ile bakış açısı da şekilleniyor... NEOGÖÇMENLERİ ve Ekonomik Sepeblerle, daha iyi bir iş, gelir ve yaşam bulma sebebiyle gelişen 90'lı yılların üniversiteli kuşağının göçünü toplum olarak ne kadar anladık bilemiyorum.
Ancak ikinci bir ekonomik göç dalgası kapımızda bu da Selanik ve Atina Merkezli bir göç olacak gibi görünüyor.